Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin “Hükkâm” bölümü hâkimlerin sahip olması gereken vasıfları sıralamaktadır. Şöyle ki;
Madde 1792
“Hâkim; hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olmalıdır.”
i) Hâkim, hakîm olmalıdır.
Hâkim ile hakîm Arapça aynı kökten türeyen kelimelerdir.
Arapçada aynı kökten türeyen müteradif kelimeler arasında anlam yakınlığı, benzerliği ilişkisi vardır.
Biri diğerini tamamlayan, betimleyen onun olmazsa olmazı mahiyetindedir.
Hâkim; her şeyden önce hakîm olmalıdır denilmiştir.
Hakîm, hüküm ve hikmet sahibi, hüküm verme kabiliyeti gelişmiş, adil karar veren anlamlarına gelmektedir.
Hâkim, önüne gelen uyuşmazlıkta, alternatifleri teke indirgeyerek önündeki olayda hükmünü verecektir.
Vereceği hüküm adil olmalıdır.
Hâkim, hikmet ve hakikat ehli olarak verdiği hükümle adil olacak, adaleti sağlayacaktır.
Hakimin görevi, yaptığı yargılama sonucunda herkese hakkını vermektir.
İşte bunun için hakime düşen birinci ve asli görev hükmetmek, hüküm vermektir.
Hüküm vermek ise, birden fazla alternatifin teke indirgenerek bir sonuca ve yargıya varılmasıdır.
Hakim, birden fazla konu, durum, olay, kişi arasından benzerlik, farklılık ve sair tüm hususları nazarı itibara alarak karşılaştırma yapabilen, seçim yapabilen ve hüküm verebilen kimsedir.
Bu nedenle hâkim önce hakîm olmalıdır.
ii) Hâkim, fehîm olmalıdır.
Fehm kelimesi; anlama, kavrama, anlayış, kavrayış, akıl, basiret, idrak etme gibi anlamlara gelmektedir. Fehîm ise, bu vasıflara sahip kişi anlamındadır.
Hâkim, fehîm olmalıdır.
Zira hâkimin en önemli görevlerinden biri öncelikle, önüne gelen uyuşmazlıkta, tarafların iddia ve savunmalarını doğru bir biçimde anlamak ve kavramaktır.
Sonuçta kim haklı kim haksız veya yargılamanın amacı olan gerçeğin ortaya çıkarılarak hakkın yerini bulması, adaletin tesisi için konunun, olayın anlaşılması gerekir.
Hakim, gerek tarafların yazılı olarak mahkemeye sundukları dilekçeleri okuyup incelerken ve gerekse sözlü yargılama esnasında tarafların iddia ve savunmalarını dinlerken bir teyakkuz içinde, bütün benliğini, anlatan kimseye yönelterek nazik, ama kemali ciddiyetle ve vakarla hareket etmelidir.
iii) Hâkim, müstakîm olmalıdır.
Müstakîm kelimesi, Arapça istikamet kelimesinden gelmekte olup istikamet sahibi anlamındadır.
Özelde ise, istikamet; tutulan vasat, orta halli, aşırılıklardan, ifrat ve tefritten uzak en doğru ve en düzgün, istikrarlı yol manasındadır.
Müstakîm; istikamet üzre olan, yolun dosdoğrusunu tutan, yaşantısında, hal ve tavırlarında aşırılıklardan uzak olan, itidalli, dengeli, ifrat ve tefritten uzak yaşayan bir denge ve intizam insanını betimler.
Müstakim insan, ilmini haline, yaşantısına aksettiren aksiyon insanı demektir.
Müstakim insan; bilen, bildiğini uygulayan, dosdoğru bir biçimde yaşayan, toplumda örnek kabul edilen insandır.
Tarih boyunca büyük kabul edilen insanların en büyük özelliklerinden birisi, istikamet üzre dosdoğru olarak yaşamayı başarabilmiş olmalarıydı.
Hakim de müstakim olmalı; her zaman dengeli, itidalli, orta halli ve dosdoğru olmalıdır.
iv) Hâkim, mekîn olmalıdır.
Hâkim, mekîn olmalıdır. Mekin olmak, şeref ve asalet sahibi olmak anlamındadır.
Hâkim, asil ve şerefli kimsedir. Aşağılık, bayağılık ve sair küçük hal ve tavırlar hâkimlikle bağdaşmaz.
Hâkim, şerefli ve asil bir kimse olarak yaşantısının her anında, konuşması, tavırları, hal ve davranışları ile mesleğin şeref ve saygınlığına uygun hareket edecektir.
Şerefli ve asil olmak, enaniyet ve benlik sahibi olup kibirli ve gururlu olarak insanlara tepeden bakmak, onları hor ve hakir görmek, onları aşağılamak, tahkir ve tezyif etmek anlamında kesinlikle olmayıp aksine millet adına karar verdiğinin bilinciyle; tevazu ve vakarla, ciddiyetle hareket etmek anlamındadır.
Ciddiyet ve vakar ile mütevazı ve samimi olma dengesini kurabilmek oldukça zor olsa gerektir. Hâkim de işte bir denge insanı olarak bu dengeyi sağlayan kişidir.
v)Hâkim, metin olmalıdır.
Metin; güçlü, kuvvetli kudretli, iktidar sahibi, muktedir anlamındadır.
Hâkim, güçlü olmalıdır.
Gücün kaynağı öncelikle irade ve inançtan neşet eder.
Özellikle çağımızda ise, gücün kaynağı bilgidir.
Hadiseler, durumlar, kişiler karşısında nasıl davranacağını bilen kimse, bu doğrultuda iradesini sevk ve idare eden kimse gücünü ortaya koyacaktır.
Hâkim, önce kendisine sahip olan, iradesine hâkim olan insandır.
“Güçlü insan, savaşta düşmanını yenen değil, öfkesine hakim olan insandır” denilmiştir.
Metin insan, iradesine sahip olan, iradesinin hakkını veren, hadiselerin tazyiki karşısında eğilip bükülmeden, dimdik, güçlü bir biçimde durabilen insandır.
Yönettiği bir duruşma esnasında, yeni bir suç işlendiğinde, sakin ve soğukkanlı olarak durumu idare ederek gereğini yapabilen kişidir hâkim.
Duruşma sırasında, ortaya çıkan kriz durumlarını yönetebilme becerisi gelişmiş olmalıdır.
Hâkimin güçlü olması yetmez. Hâkim aynı zamanda temsil ettiği makamın hakkını vererek hâkimlik mesleğinin taşıması gerektiği düşünülen “şeriatın kestiği parmak acımaz” düsturunu dedirtecek bir dirayet ve ciddiyet, metanet sergilemelidir.
Güçsüz ama haklı olanın dayandığında güç alacağı; güçlü ama haksız olanın karşısında durduğunda zayıflayacağı bir metanet timsali olmalıdır hakim.
vi) Hâkim, emin olmalıdır.
Hâkim, emin olmalıdır. Emin, kendisine inanılan, güven duyulan kimse demektir.
Hâkim, kendisine itimat beslenen kişidir.
O, tarafsız ve adaleti dağıtmakla görevli bir kimse olarak gerek yargılamanın tarafları ve gerekse toplum tarafından kendisine güvenilen, güven beslenmek istenen kişidir.
Emin ile emanet aynı köktendir.
Emanet, tevdi edilen ve korunması beklenen şey ise; emin, bunu muhafaza eden ve ayakta tutan kimse anlamındadır.
Her görev bir emanettir.
Hâkim ise, toplumun kendisine ait olan yargılama yapma ve uyuşmazlıkları adil biçimde kesin olarak karara bağlama konusundaki yargılama yetkisini üzerine emanet olarak almış kişidir.
Emin kişi, emanette emin olmak lazım gelir.
İşin hakkını vermek, adil, tarafsız olmak, doğru sözlü ve doğru halli olmak, emin olmanın vazgeçilmez şiarlarındadır.
Söz konusu insanların hakkı olunca, bu emanetin yerine getirilmesi mikronluk ameliyat gibidir, çok zordur. Bir ameliyat belki bir hastanın veya bir ailenin hayatını ilgilendirir; hâkimin önündeki bir dava belki bütün toplumsal yaşamı etkileyecek kadar önemli olabilir.
Bu nedenle hâkim, emin yani güvenilir olmalıdır.