İran’a yönelik saldırılar, yüzeyde bir rejimi ya da mezhebi hedef alıyor gibi görünse de, gerçekte çok daha büyük bir planın parçasıdır. Bu plan; Gazze’de başlayan, ardından Tahran’a yönelen ve nihayetinde Ankara’yı, Riyad’ı, Amman’ı da kapsayacak şekilde genişleyen bir kuşatma stratejisidir. Bu bir ülkeye, bir mezhebe, bir ırka karşı değil; bağımsız hareket etme kabiliyetine sahip bütün güç odaklarına karşı yürütülen topyekûn bir savaştır.
Bugün Gazze’yi abluka altına alan güçlerle, İran’ı bombalayan merkez aynıdır. Bu saldırıların amacı, hataları ya da politik tercihler değildir. Asıl hedef, bölgede emperyal projelere direnecek tüm yapıların birer birer devre dışı bırakılmasıdır. Çünkü biliyorlar ki, bu coğrafyada hâlâ teslim olmamış sesler vardır, hâlâ diz çökmediklerini gösteren halklar ve devletler vardır.
Bu gerçeği yıllar önce, rahmetli Necmettin Erbakan açıkça ifade etmişti:
“Eğer İsrail, İran’a saldırırsa, bilin ki sırada Türkiye vardır.”
Bu söz bir kehanet değil, tarihi ve stratejik bir tespittir. Çünkü plan, sadece İran’ı kuşatmak değil; tüm bölgesel güçleri birer birer etkisiz hale getirmek, İslam dünyasının siyasi ve askeri reflekslerini sıfırlamaktır.
Bugün İran’ın düşüşünü izleyen, hatta bunu alkışlayan çevreler şunu unutmamalıdır: İran’dan sonra sıra başkalarına gelecektir. Suriye’den Lübnan’a, Türkiye’den Katar’a, Arabistan’dan Ürdün’e kadar her bölge ülkesi, bu yayılmacı stratejinin hedef tahtasındadır. İran’ın çökmesi, çözüm değil; çok daha büyük bir yıkımın habercisidir.
Bu nedenle artık mezhep, etnik köken veya siyasi farklılıklar üzerinden ayrışmak değil; tarihsel hafızamızı ve stratejik aklımızı devreye sokarak ortak bir direniş zemini oluşturmak zorundayız. Gazze’ye verilen destek, artık sadece şiirle, sloganla sınırlı kalmamalı; bölgesel dengeyi koruyacak somut adımlarla sahaya yansıtılmalıdır.
İran örneği bir kez daha gösterdi ki, farklılıkları bastırarak değil, kuşatarak yönetmek gerekir. Halkı memnun etmeyen hiçbir iktidar, dış müdahalelere karşı uzun süre ayakta kalamaz. Devletler; sadece bir grubun ya da ideolojinin değil, tüm toplumun temsilcisi olduklarını bilmeli ve buna göre hareket etmelidir.
Unutmayalım: bugün İsrail’i ve onu destekleyen küresel güçleri durdurmazsak, yarın kendi şehirlerimizde aynı senaryonun sahneleneceğini görmek için kahin olmaya gerek yok. Moğol istilaları ve Haçlı Seferleri gibi bir kuşatmayla karşı karşıyayız. Bu yeni tür işgalin adı; medya, ekonomi, iç karışıklık ve doğrudan askeri müdahaledir.
İran’ın çöküşü bir son değil, başlangıçtır. Ya birlikte direneceğiz ya da teker teker çökeceğiz.