Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada karşımıza çıkan bir video hepimizin yüreğine dokundu. Bir kadın, milyonların önünde, 7 çocuğunu terk edip başka bir erkeğe kaçtığını “gururla” anlatıyordu. Daha da acısı, bunu bir başarı öyküsü gibi sunuyor, beğeni topluyordu. Oysa bu, ne bir cesaret hikâyesi ne de özgürlük manifestosuydu. Bu, bir ailenin çöküşü, çocukların annesiz bırakılması ve toplumun ahlaki duyarsızlığıydı.
Eskiler “evlat, ananın duasıyla büyür” derdi. Şimdi annesinin ilgisine değil, terk edilişine tanık olan çocuklar büyüyor. Onlar hangi duayla, hangi umutla hayata tutunacak?
Bir kadın yuvasını, çocuklarını, evliliğini sosyal medyada “trend olmak” uğruna nasıl geride bırakabiliyor? Şöhret olmak, birkaç beğeniyle ahlaki değerlerden vazgeçmek mi artık? Oysa gerçek şöhret; sabırla yuva kuran, zorluklara rağmen çocuklarına sarılan annelerin yüreğindedir.
Toplum olarak bu görüntülere alışmamalı, sessiz kalmamalıyız. Çünkü sessizliğimiz, yarın kendi çocuklarımızın yaşayacağı kültürel boşluk olur. Aile, hâlâ bu milletin en güçlü kalesidir. Ama içeriden yıkılırsa, hiçbir şey ayakta kalmaz.
“Bir milletin yıkılışı, aile ocağının sönmesiyle başlar.”
Unutmayalım !!