1xbetm.info hipas.info wiibet.com mariobet giriş restbetcdn.com
Bugun...


TEVFİK BALA

facebook-paylas
Yandıkça Buharlaşıyoruz...
Tarih: 15-09-2023 23:41:00 Güncelleme: 15-09-2023 23:41:00


Dünya son zamanların en sıcak yaz mevsimiyle bizi kucaklayıp harmanlayarak, suyumuzu da buharlaştırmaya devam ediyor... 

 

Dünyanın ahengine, döngüsüne, temizliğine müdahale etmeye çalışan sapkın insanlar doğasal musibetleri insanlığın üzerine çekiyor. Kendilerini ilah ilan edip alemin nizamını kendi istekleri doğrultusunda çevirmeye çalışan bir avuç sapkınlar topluluğu yaratılanlar üzerinden Allah ile savaşarak sözüm ona yeni bir dünya kurmak istiyorlar, dünyadan ve bizlerden çaldıklarıyla...  

 

Yaşadığımız zamanlar, güneşin bunca kavurucu sıcaklığı bizim yaptıklarımızı gözümüzün önüne seriyor, neler yapmışız dünyaya, dünyanın mevsimlerine, havaya, suya toprağa insanlığa. Utanacak benliğimiz, kızaracak yüzümüz, daralacak yüreğimiz var mı bizlerde... 

 

Dünyanın bir yerlerinde açlıkla, susuzlukla çocuklar, hayvanlar ölürken bizler toprağı, havayı, suyu, kendimizi kirletmeye, hoyratça Allah’ın verdiği nimetleri kirletmeye devam ederken ne açların, ne susuzların, ne yetimlerin, ne hastaların, ne yaşlıların halinden anlar olduk. Her şeyi kendimizin sandık, bu günü, yarınları israf ettik, kirlettik sömürdük, tükettik, daha çok kazanayım diye, daha rahat yaşayayım diye, daha çok haz alayım diye, daha çok hız yapayım diye, daha çok keyif çatayım diye... 

 

Meralarımız vardı, yaylalarımız vardı, köylerimiz vardı, yol kenarlarında, şehrin meydanlarında kuşların duş aldığı, hayvanların su içtiği ve insanların dinlenip huzur bulduğu,  ayaküstü de olsa hal hatır sorduğu çeşmelerimiz, sebillerimiz, hayratlarımız vardı... 

 

“Var mı buz gibi su içecek” diyen çocuklarımız vardı şehirlerde, ekmeğini, okul harçlığını çıkaran... 

 

Bir koca cümle aklımızda kalırdı, eski zamanlardan “sudan ucuz” diye bağırırdı pazarcı dostlar... 

 

Su ucuz mu yoksa su pahalımı bilmemem ama temiz suyumuz, çeşmelerimiz kalmadı artık yol kenarlarında, şehrin meydanlarında... 

 

Bu gün hangi esnafın dükkanının önünde “su iç dua et” sebili var? Hangi belediyemizin çeşmeleri var şehir meydanlarında? Ben göremedim, gören var mı bilmiyorum... 

 

Çekildik insanlığımızdan, kardeşliğimizden, hayır hasenattan, su gibi aziz olmaktan, soğur olduk, içimize hasetleri, dünyalıkları doldurarak... 

 

Suyun kimyasına, suyun biyolojisine, insanın yaratılışına, biyolojisine bakıyorum ve dünyalık değerler karşısındaki yerimize bakıyorum ve yaratana şükrediyorum bunca aymazlığımıza rağmen yine yağmurunu yağdırıyor, yine sularını dağlardan çıkarıyor, yine derelerini akıtıyor, yine denizlerini dolduruyor; utanıp kızarmaz yüzümüzü ıslayıp yıkıyor, yüreğimizin hararetini, ruhumuzun ateşini dindiriyor... 

 

Derlerdi büyüklerimiz, kulağımıza küpe olacak özen ve naiflikle “su içene yılan bile dokunmaz” yada tam tersi “su içerken yılan öldürülmez” diye ama bizler ne ala geyikleri vuruyoruz dere kenarında, suya koşarken, ne kanadı kırık yaban ördeklerini vuruyoruz av sevdası hasretiyle... 

 

Modern dünyanın, modern insanları olmayı çok arzuladık, gönül dünyamızı nadaslara bırakarak. Dünyalıklar peşinde yalın ayak koşup keyif ve haz almaktan usanmaz olduk ama bir bardak su ikramı ağır geldi yüreklerimize, utanmaz olduk düştüğümüz insani yorgunluklardan...  

 

Su kuyusu kazmayı yorucu iş gördük, bir birimizin kuyusunu kazmakla “ölmüşlerinizin ruhuna değsin” duasından kaçar olduk, azıp kudurarak...  

 

Paranın, gücün, makamın, şöhretin karşısında diz çöküp yelkenleri fora ettik, el açıp, dua ettiğimiz seccadeden kaçarak... 

 

Mekânları daralttık, zamanı hızlandırdık, arzın ahengiyle, dengesiyle oynamaya başladık, iklimi, insanı değiştirmeye çalıştık, yapay zekalı robotları insan yerine koyarak... 

 

Dengemizi, ahengimizi, doğallığımızı, güzelliklerimizi, fıtratımızı kaybeden insanlar olarak dünyayı, nizamı değiştirmeye kalktık, bir kısmımız kendini ilah sanarak... 

Bu yakıcı sıcaklıklarda sudan mahrum kalanlar, ekmekten mahrum kalanlar, yaşamdan mahrum kalanlar, derme çatma evlerinde, ağaç altlarında, çadır içlerinde hayata tutuna bilme adına yaşam mücadelesi verirken, bir öte yanda bin bir çeşit içeceklerle, envaı çeşit yiyeceklerle, klimalı villalarda, şatolarda, lüks evlerde gününe gün, ömrüne ömür ekleyen zenginlere, yokluklara karşı insanlığından, yardımlardan, iyiliklerden kaçanlara hiçbir şey sorulmayacak mı sanılır acaba?    

 

Doğa talan edilirken, ormanlar yakılırken, ağaçlar kesilirken, yerlerine ağaç yerine binalar dikilirken ses çıkarmayanlara hiçbir şey sorulmayacak mı sanılır acaba?  

 

İslamileştiremediğimiz bilim ve teknolojinin uçurumlarına düştükçe, sosyal medyanın çukurlarında vakit harcadıkça, HAARP teknolojisiyle olup bitenlere gözlerimizi kapadıkça, sağlık sektöründe, gıda sektöründe, tohum sektöründe, ilaç sektöründe ahkam kesen B. Gates Akdeniz kıyılarımızda yatıyla dolaşırken ormanlarımız tutuşuyorsa, doğaya, toprağa, tarıma millet olarak dönmedikçe, devlet kontrolü ve eliyle kenevir üretimine başlamadıkça, her kes üzerine düşeni yapmadıkça, her birimiz çok ağır faturalarla ağır bedeller ödeyeceğiz ve kısmen de ödemeye başlamış durumdayız da...



YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI